Pazar günkü Kathimerini gazetesinden Andros Parashos’un “Amerikan diplomasisi bahsi” başlıklı makalesi:
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun Cumartesi günü (12/09/2020) Kıbrıs'a geleceği haberi Cuma günü erken saatlerde şimşek gibi çaktı. ABD Dışişleri Bakanının Lavrov'un Lefkoşa ziyaretinden altı gün sonra gelecek olması Rus Dışişleri Bakanının ziyaretiyle ilişkilendirebilirdi tabi ama meselenin tamamı bir bilmece gibiydi çünkü Rus gemilerinin Kıbrıs'ta demirlemesi konusunun süper güçlerin dışişleri bakanlarını adaya getirmiş olması ihtimali düşüktü.
Peki bölgede jeopolitik bahis nasıl oynanıyor? Rusya, Suriye’de üs bulunduruyor ve nerdeyse ülkenin tamamı kontrolü altında. Amerika Birleşik Devletleri Suriye'den çekildi, ancak İncirlik, Girit Suda, Sicilya ve Napoli'de güçleri var.
Pompeo, Lavrov'un ziyaretiyle ilgili durumu dengelemek için Lefkoşa'ya gelmedi çünkü ABD artık alışılmışın dışında bir dış politika izliyor ve bu politika çok zeki ve "görünmez" bir kadro tarafından yönetiliyor. Şöyle açıklayayım. Geçen Perşembe gecesi, Donald Trump saat 21: 29'da bir tweetle dünyayı şöyle bilgilendirdi: "ABD, Afganistan ile ilgili barış görüşmelerinin 12 Eylül'de başlayacağının duyurusunu memnuniyetle karşılıyor. Bu tarihi bir an ve Afganistan için kırk yıllık savaşı ve kan dökülmesini sona erdirmesi için en iyi fırsattır. Daha sonra "Beyaz Saray’da yaptığı bir açıklamayla, Pompeo'nun Afganlar arası barış görüşmelerini (hükümet ve Taliban liderliği arasında) başlatmak için Katar'ın başkenti Doha’ya gitmek üzere Washington’dan ayrıldığını söyledi.
Trump'a göre istişareler uzun sürmüştü. Buna rağmen kimse olayın farkına varmamıştı. Trump ayrıca Şubat başından bu yana Afganistan'da tek bir kişinin öldürülmediğini, ABD birliklerinin Afganistan’da 4.000'e, Irak'taysa 2.000'e düşeceğini söyledi. Pompeo ise seyahati öncesinde gazetecilere Taliban liderliğinin yükümlülükler üstlendiğini ve ABD'nin ülkeden tamamen çekilmesinin bu yükümlülüklerin hayata geçmesine bağlı olacağını söyledi. Kendisine Kıbrıs gezisinin neden önemli olduğu sorulan Pompeo, Doğu Akdeniz'de yaşananların önemli olduğunu belirterek, "Kıbrıs'taki liderlerle vizyonları, hedefleri ve yapmak istedikleri şeyler hakkında konuşmak istiyorum” dedi. Başkan Trump'ın Erdoğan ve Mitsotakis'ten denizdeki sürtüşmelerini diplomatik ve barışçıl bir şekilde çözmelerini istediğini ve tehlikeleri Kıbrıs halkının gözüyle görmeyi amaçladığını söyledi.
Washington ne yapmaya çalışıyor? Bu sorunun cevabını ABD'nin 45. ve aynı zamanda en tartışmalı Başkanı'nın Twitter üzerinden bıraktığı ekmek kırıntılarını izleyerek buluyoruz. Geçen Cuma 11/09/20 tarihinde, İsrail’in bir ay içindeki ikinci Arap ülkesi Bahreyn’le arasındaki anlaşmayı açıkladı. 4 Eylül 2020'de Sırbistan-Kosova anlaşmasını açıklamıştı. Aynı gün diplomatik ilişkilerin kurulması konusundaki İsrail-Kosova anlaşmasını açıkladı. 13 Ağustos 2020 tarihindeyse İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki anlaşmayı.
Trump’ın Kuzey Kore'yi ziyaret eden ve Kore'nin iki tarafı arasında barış sürecini başlatan ilk Amerikan Başkanı olduğunu hatırlatırız. Bütün bunlar çok düşük profilli bir politikanın, aleniyet radarının çok altında sürdürülen bir diplomasinin sonuçlarıydı. Şimdi; Doğu Akdeniz'de bu diplomasi yönteminin çalışabileceği başlıca beş sıcak alan var: 1) Türkiye-Yunanistan, 2) Türkiye-İsrail, 3) Türkiye-Libya, 4) Türkiye-Suriye, 5) İsrail-Filistin ilişkileri.
Pompeo’nun, "Kıbrıs'taki liderlerle kendi vizyonları, hedefleri ve yapmak istedikleri hakkında konuşmak istiyorum" şeklindeki sözleri Kıbrıs meselesinin, hoşumuza gitse de gitmese de, Türkiye-Yunanistan alanına gireceğini gösteriyor. Tarihsel deneyimler, bize sorunu aramızda çözme fırsatının verildiği hiçbir dönemde başarılı olamadığımızı göstermiştir. Amerikan diplomasisinin en büyük iddiası budur. Çünkü beş sahayı da düzeltmeyi başarır ve planlarını yürütürse, orduya ve rejimlere para harcamaktan kurtulacak ve Rusya'ya bir şah mat çekmiş olacak.